MUSA PEYGAMBER

HZ MUSA :( Moşe )Hayatı hakkında Kuranda, en fazla açıklama bulunan peygamberlerden biri Hz. Musa'dır. Yüce Allah, çeşitli ayetlerde Hz. Musa'nın doğumundan başlayarak, hayatının sonuna kadar yaşadığı tüm mücadeleyi detaylı olarak bildirmektedir.

Tarihi kaynaklara göre; Hz. Musa'nın en büyük mücadeleyi yaşadığı kişi ise, hiç şüphesiz Firavunlar arasında en zalim diktatörlerden biri olan 2. Ramses'tir.( Fakat bu konuda şüphe oluşturacak bilgiler de vardır.Kahire müzesindeki II.Ramsesin mumyası üzerindeki bulgular ve bilimsel verilir onun suda boğulmadığı 90 lı yaşlarda öldüğü ve yerine oğlu Mernaptah'ın geçtiği şeklindedir.Merneptah'ın mumyası üzerindeki bilimsel incilemeler bahsedilen fravunun bu olabileceği izlenimi vermektedir.Veya her ikisi de olmayabilir.Aşağıya bakınız)








WADİ MUSA:İçinde Petra bölgesinin de olduğu Ürdün şehrinin adı.Musa Peyagmberin asasını vurarak su çıkardığı yer .(Hırıstiyan inanışına göre)











Musa peygamberin  vefat ettiği, kutsal Filistin ve Kudüs topraklarını seyrettiği yer. Buradan Ürdün Vadisi ve Ölü Deniz de görülüyor. Ayrıca burda Bizans kilisesi de var.:NEBO DAĞI
http://www.bridgeandtunnelclub.com/bigmap/outoftown/jordan/mountnebo/index.htm






HZ.MUSA'NIN MISIR'DAN KAÇIŞI:


Musa (a.s)'nin babasi, imran'dir Onun babasi Yahser, onun da babasi Kahes'dir. Nesebi Yakub (a.s)'a ulasir; ki, onun babasi Hz. ishak (a.s), onun da babasi Hz. ibrahim (a.s)'dir.
Mısır’da dünyaya gelen Musa (a.s.) büyümüş, olgunluk çağına gelmişti. İsrail oğullarından birisi ile bir Mısır’lı arasında yapılan kavgaya kavimcilik gayretiyle karışmış, vurduğu bir yumrukla istemeden Mısır’lıyı öldürmüştü. İsteği Mısırlıyı öldürmek değil, sadece kavga edenleri ayırmak, kavgayı engel olmaktı. Fakat Mısır’lı istemeden vurduğu bir yumrukla ölüvermişti. Musa (a.s.) bu olaya çok üzülmüş, pişmanlar olmuştu. Fakat olan olmuş, istemeden de olsa bir Mısır’lıyı öldürmüş, katil damgasını yemişti. Bu yüzden bir Mısırlıyı öldürmenin sorumluluğundan kurtulması mümkün değildi. Bunun cezası da çok ağırdı. Cezası da kısastı.
Musa (a.s.) öldürdüğü Mısır’lıya karşılık kısas olarak öldürüleceğinden korkarak hemen Mısır’dan ayrılıp; güneye, Medyen ülkesine doğru kaçıp gitti. Günler, aylar boyu çöllerde, ıssız yerlerde yürüdü. Nihayet karşısına vahaya benzeyen yeşillik bir yer çıktı. Yönünü o tarafa doğru çevirdi.
Etrafı kalabalık bir kuyu başında iki kızın hayvanlarını sulamak için bekleşip durduklarını, suya yanaşamadıklarını, alamadıklarını görünce onlara yardım etti. Hayvanlarını suladı, evlerine kadar getirdi.



Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanları su başına götürmekten çekinen) iki kadın buldu. Dedi ki: "Bu durumunuz ne?" "Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; babamız, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır." dediler. Hemencecik onların sürülerini suladı... (Kasas Suresi, 23-24)



...sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: "Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım." (Kasas Suresi, 24)


Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi. "Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık sana mükafat vermek üzere seni davet etmektedir." dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: "Korkma" dedi. "Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun." (Kasas Suresi, 25)


O (kadın)lardan biri dedi ki: "Ey babacığım, onu ücretli olarak tut; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir (biri)dir." (Kasas Suresi, 26)


(Babaları) Dedi ki: "Doğrusu ben, sekiz yıl bana hizmet etmene karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum; şayet on (yıl)a tamamlayacak olursan, artık o da senden. Ben sana zorluk çıkarmak istemem; beni de inşaAllah salih olanlardan bulacaksın."

(Musa) Dedi ki: "Bu, benimle senin aranda olan (bir antlaşma)dır. Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı bir haksızlık söz konusu olamaz. Allah, söylediklerimize vekildir."(Kasas Suresi, 27-28)


Bu kızlar Şuayp’ın (a.s.) kızlarıydı. Kızlarda kendilerine yardım eden bu iyi kalpli gençten babalarına bahsettiler. Şuayp’ta (a.s.) yakın bir yerde, bir ağaç altında oturan Musa’ya (a.s.) kızlarından birini göndererek evine davet etti. Musa (a.s.) bu daveti kabul etti. Beraberce yemek yediler, sohbet ettiler. Bu arada Şuayp (a.s.) Musa’yı (a.s.) yakından tanımak fırsatını buldu. O’nun son derece dürüst, faziletli, iyi bir genç olduğunu anladı. Kendisi artık iyice ihtiyarlamıştı. Kızlarından başka da yardımcısı yoktu. Böyle; güçlü kuvvetli, iyi huylu, faziletli bir gencin yardımına şiddetle ihtiyacı vardı.
Musa’nın (a.s.) yalnız olduğunu, bir yuva, bir yurt aradığını anlayınca, on sene kendisini çobanlık yaparak hizmet ettiği takdirde kızlarından birini kendisine vereceğini vaat etti. Musa’da (a.s.) bunu kabul ederek Şuayp’ın (a.s.) yanına yerleşti. Şuayp’ta (a.s.) O’na kızlarından birini nikâhladı.
Musa (a.s.) on sene Şuayp’a (a.s.) hizmet etti. Bu zaman içinde başından geçenlerin Mısırda unutulduğu kanaatindeydi. Şuayp’ın (a.s.) kızı olan hanımıyla birlikte Mısır’a gitmek için Medyen’den ayrıldı.
Not: Şuayb'ın kızı olma ihtimalleri biraz tutarsız görünüyor.[Ibn-i Kesir söyle diyor: "Kizlarin babasinin kim oldugu hakkinda görüs ayriligi vardir. Bunun Suayb (a.s), oldugu hususunda kanaatler vardir. Ulemanin çogunlugu da bu görüstedir. Hasan Basri, Malik b. Enes'den naklolunan bir rivayeti delil getirerek diyor ki: Hz. Suayb kavmi helâk olduktan sonra uzun bir ömür yasamis, tâ ki Musa (a.s)'a ulasmis ve kizini ona nikâhlamistir.]

Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: "Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm." dedi. (Kasas Suresi, 29)

Hani Musa ailesine: "Şüphesiz ben bir ateş gördüm" demişti. "Size ondan ya bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim." (Neml Suresi, 7)

Hani bir ateş görmüştü de, ailesine şöyle demişti: "Durun, bir ateş gördüm; umulur ki size ondan bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol-gösterici bulurum." (Taha Suresi, 10)








HZ MUSA'NIN ,HZ. ŞUAYBLA TANIŞTIĞI YANINDA 10 YIL KALDIĞI VE KIZIYLA EVLENDİĞİ MEDYEN BÖLGESİ:












TUR'DA İLK VAHİY VE MUCİZELERİN VERİLİŞİ:


Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye seslenildi. (Kasas Suresi, 30)


Nitekim ona gidince, kendisine seslenildi: "Ey Musa."
"Gerçekten Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva'dasın."
"Ben seni seçmiş bulunuyorum; bundan böyle vahyolunanı dinle."
"Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl." (Taha Suresi, 11-14)



Allah, Hz. Musa (as)'a Kendisi'ni tanıtıp Rabbimiz olduğunu söyledikten sonra ona asasını sorar:

"Sağ elindeki nedir ey Musa?"
Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var." (Taha Suresi, 17-18)


"Asanı bırak." (Attıktan hemen sonra) onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı... (Kasas Suresi, 31)
"Asanı bırak;" (Bıraktı ve) onun çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı... (Neml Suresi, 10)



..."Ey Musa, korkma; şüphesiz Ben(im); Benim yanımda gönderilen (elçiler) korkmaz." (Neml Suresi, 10)
Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz." (Taha Suresi, 21)

Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. (Kasas Suresi, 32)


Musa Peygamber ardı ardına gelişen bu olaylardan dolayı heyecana ve ayetin ifadesiyle dehşete kapılmıştı. Ancak Allah, ona korkmamasını ve bu mucizelerle Firavun'a gitmesini emretmiştir:

...Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize)dır. Gerçekten onlar, fasık bir topluluktur." (Kasas Suresi, 32)



Musa,Mısır kavminden birisini öldürdüğünü, onların da karşılık olarak kendisini öldürmelerinden endişe ettiğini söylemiştir. Hz. Musa (as)'ın bir diğer endişesi de kendisini iyi ifade edemeyeceğini düşünmesidir. Akıcı konuşamadığını düşünmüş ve Firavun'a iyi hitap edemeyeceği için endişelenmiştir. Bunun için, konuşması daha akıcı olan kardeşi Hz. Harun'un kendisine yardımcı olarak verilmesini istemiştir. Ayetlerde şöyle haber verilmektedir:


Dedi ki: "Rabbim, gerçekten onlardan bir kişi öldürdüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.""Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum." (Kasas Suresi, 33-34)
"Kardeşim Harun'u, Onunla arkamı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl, böylece seni çok tesbih edelim. Ve seni çok zikredelim." (Taha Suresi, 30-34)

YARDIMCISI HARUN:


Allah, Hz. Musa (as)'ın isteklerini kabul etmiştir. Ona hem tebliğde hem de kuvvet bakımından destek olması için Hz. Harun (as)'ı yardımcı olarak verdiğini bildirmiştir:

(Allah) Dedi ki: "Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz; sizin ikinize de öyle bir 'güç ve yetki' vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar galip olanlarsınız." (Kasas Suresi, 35)

Allah aynı olayı, başka ayetlerde de şöyle haber verir:
Dedi ki: "Rabbim, benim göğsümü aç.""Bana işimi kolaylaştır.""Dilimden düğümü çöz;""Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar.""Ailemden bana bir yardımcı kıl." (Taha Suresi, 25-29)
"Şüphesiz sen bizi görüyorsun."(Allah) Dedi ki: "Ey Musa istediğin sana verilmiştir. (Taha Suresi, 35-36)


Sonra bunların ardından Firavun'a ve onun önde gelen çevresine Musa'yı ve Harun'u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler. Onlar suçlu-günahkar bir kavimdi. (Yunus Suresi, 75)




FIRAVUNLA KARŞILAŞMA:

Hz. Musa (as)'ın talebi, köle olarak kullanılan ve sürekli zulüm altında bulunan İsrailoğulları'nın serbest bırakılması ve onların Mısır'dan gitmelerine izin verilmesiydi:

Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim."

"Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrailoğulları'nı benimle gönder." (Araf Suresi, 104-105)


(Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım."(Şuara Suresi, 27-29)
(Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" (Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir." Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi. Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş'. (Şuara Suresi, 30-33)

(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "Bu" dedi, 'Doğrusu bilgin bir büyücüdür. Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" (Şuara Suresi, 34-35)

Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla";
"Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler." (Araf Suresi, 111-112)

Dedi ki: "Ey Musa, sen bizi sihrinle yurdumuzdan sürüp çıkarmaya mı gelmiş bulunuyorsun?"
"Madem böyle, biz de sana buna benzer bir sihirle geleceğiz; şimdi sen, bir 'buluşma zamanı ve yeri' tesbit et, bizim de, senin de karşı olamayacağımız açık, geniş bir yer olsun" dedi.

(Musa) Dedi ki: 'Buluşma zamanımız, (ülkenin ulusal) bayram günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun)." (Taha Suresi, 57-59)


Böylelikle Firavun arkasını dönüp gitti, hileli düzenini (yürütecek büyücüleri) biraraya getirdi, sonra geldi. Musa onlara dedi ki: "Size yazıklar olsun, Allah'a karşı yalan düzüp uydurmayın, sonra bir azab ile kökünüzü kurutur. Yalan düzüp uyduran gerçekten yok olup gitmiştir." Bunun üzerine, kendi aralarında durumlarını tartışmaya başladılar ve gizli konuşmalara geçtiler. Dediler ki: "Bunlar her halde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler." "Bundan ötürü, tuzaklarınızı biraraya getirin, sonra gruplar halinde gelin; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtuluşu bulmuştur." (Taha Suresi, 60-64)


Hz.Musa'nın büyücüleri nasıl alt ettiği kuranda anlatılmaktadır.


MUCİZEYİ GÖRENLER SARAYDA İMAN ETTİLER:

Hz. Musa (as)'ın asası onların düzeneklerini yutmuştu. Bunun üzerine bu kişiler, bunun gerçek bir mucize olduğunu ve Allah'ın varlığının ve Hz. Musa (as)'a olan desteğinin bir delili olduğunu anladılar ve hemen iman ettiler:

Ve sihirbazlar secdeye kapandılar. "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler. "Musa'nın ve Harun'un Rabbine..." (Araf Suresi, 120-122)

Firavun: "Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı burdan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz." (Araf Suresi, 123)


Firavun'un da bu mucizeyi görüp imana gelmesi gerekirken, aksine o kendisinin de yalan olduğunu bildiği düzmece yorumlar yaptı ve senaryolar kurdu. Onun düşük aklına göre, eskiden yanında olan kişiler Hz. Musa (as) ile beraber hareket etmiş ve Mısır'da hakim olmak için böyle bir şey düzenlemişlerdi. Firavun bu çarpık mantığıyla çok çirkin iftiralarda bulundu. Ayette şu şekilde bildirilmiştir:

...Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür... (Taha Suresi, 71)

...O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız." Dediler ki: "Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih edip-seçmeyiz. Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin." (Taha Suresi, 71-73)

(Onlar da:) "Biz de şüphesiz Rabbimiz'e döneceğiz" dediler. Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimiz'in ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. "Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür." (Araf Suresi, 125-126)

"Hiç zararı yok" dediler. "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz. Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz." (Şuara Suresi, 50-51)



Hz. Musa (as)'a iman edenler arasında yer alan kişilerden biri ise, bizzat Firavun'un eşiydi.

Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana Kendi Katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (Tahrim Suresi, 11)



KAVMİNDEN ÇOĞUSU  KORKUDAN İMAN ETMEDİ:

Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı. (Yunus Suresi, 83)


MISIR'DA ZOR GEÇEN TEBLİĞ GÜNLERİ VE  ŞİDDETLİ KURAKLIK:

Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık. (Araf Suresi, 130)

Bu ayetten anlaşıldığına göre bu kıtlık dönemi yıllarca sürdü.

Yani Hz. Musa (as) karşısına çıkan kişilerle yaptığı mücadeleden sonra daha yıllarca Mısır'da kalıp burada Allah'ın dinini anlattı. Bu dönem içinde Allah Hz. Musa (as)'dan kavmine rahat ibadet edebilmeleri için evler yapmasını istedi. Bu şekilde inananlar hep birlikte olacaklardı:

Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: "Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri de müjdele." (Yunus Suresi, 87)

Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki: "Ey Musa, Rabbine sana verdiği ahid adına bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğulları'nı seninle göndereceğiz." Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip giderdik, onlar yine andlarını bozdular. (Araf Suresi, 134-135)

Musa dedi ki: "Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun'a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalblerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler." (Allah) Dedi ki: "İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın." (Yunus Suresi, 88-89)


MISIR'DAN KAÇIŞ:
Hz. Musa (as)'a İsrailoğulları'nı Mısır'dan çıkarmasını emretmiştir:


Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik. (Şuara Suresi, 52)

Hz. Musa (as) ve kavmi, Allah'ın buyurduğu gibi Mısır'ı gizlice terk ettiler.

İsrailoğulları'nın Mısır'ı terk etmesi Firavun için kabul edilemezdi. Tüm İsrailoğulları'nın sahibi olarak kendini görüyordu. Dahası kölelerinin gitmesiyle tüm iş gücünü de kaybedecek ardından Mısır'daki itibarını da yitirecekti. Bu nedenle askerlerini toplayarak İsrailoğulları'nı yakalamak için peşlerine düştü:

Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
"Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;"
"Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler."
"Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi).
Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;
Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.
İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.
Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular. (Şuara Suresi, 53-60)

İsrailoğulları, Firavun ve adamlarına yakalanmamak için Mısır'dan uzaklaşırken bir deniz sahiline geldiler. İşte bu sırada da Firavun ve askerleri onların görebilecekleri mesafeye ulaştılar.

İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler. (Şuara Suresi, 61)

(Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." (Şuara Suresi, 62)
Hz. Musa (as) Allah'tan aldığı "Asanla denize vur" (Şuara Suresi, 63) vahyi üzerine asasını denize vurdu.

"Asanla denize vur diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. Sonra ötekileri suda boğduk. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir." (Şuara Suresi, 63–68)
Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğulları'nın kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi.
Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler. (Yunus Suresi, 90-92)



"Firavun, ordusuyla onlari takib etti. Deniz de onlari içine aliverdi. Hem de ne alis!" (Tâhâ, 20/78).
"Firavun bogulacagi anda: "israilogullarinin inandigindan baska tanri olmadigina inandim, artik ben de ona teslim olanlardanim" dedi. Ona: "simdi mi (inandin)? Daha önce baskaldirmis ve bozgunculuk etmistin"dendi" (Yunus, 10/90, 91).


Bu cesedin Fravun Ramses'e ait olduğu idida edilse de müze kayıtlarında böyle bir bilgi yoktur.
































TUR DAĞI'NA VARIŞ:
İsrailoğulları'nı denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi.
Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir. (Araf Suresi, 138-139)


Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi. (Araf Suresi, 142)
Hz. Musa (as) kavminden ayrılıp tayin edilen sürede Tur Dağı'na ulaştı. Allah, orada onunla bir kez daha konuştuğunu Kuran'da şöyle haber verir::

Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi O'nunla konuşunca: "Rabbim, bana göster, Seni göreyim" dedi. (Allah:) "Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de Beni göreceksin." Rabbi dağa tecelli edince, onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: "Sen ne yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.
(Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol."
Biz ona Levhalar'da herşeyden bir öğüt ve herşeyin yeterli bir açıklamasını yazdık. (Ve:) "Şimdi bunlara sıkıca sarıl ve kavmine de emret ki en güzeliyle sarılsınlar. Size fasıkların yurdunu pek yakında göstereceğim" (dedik). (Araf Suresi, 143-145)


Musa, kardeşini yerine halef bırakıp mîkatımıza, tayin ettiğimiz özel vakitte geldi ve Rabb'i kelâmıyle onu muradına erdirdi. Meleklere olan kelâmı gibi aracısız fakat perde arkasından ona söz söyledi "onu, özel konuşmak için yaklaştırdık" (Meryem, 19/52)


KAYADAN SU ÇIKARMA MUCİZESİ:

Bu olaydan sonra Allah Teâlâ, Hz. Musa (a.s)'ya kavmiyle birlikte Beyti Makdis'e yönelmelerini emretti. Yola koyuldular. Çölde su bulamayip, siddetli bir susuzluga kapildilar. Gelip Musa (a.s.)'a sitem ve sikayette bulundular. Allah, Musa (a.s)'a, âsâsini tasa vurmasini emretti. Vurunca tasin oniki yerinden su fiskirdi. Her Yahudi kabilesine bir göze düsüyordu. Onlar bu gözelerden kana kana içtiler, susuzluklarini giderdiler.
Musa kavmi için su istemişti de biz ona: Değneğinle taşa vur! Demiştik. Derhal on iki kaynak fışkırdı. Her bölük, içeceği kaynağı bildi. (Onlara:) Allah'ın rızkından yiyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin, dedik."Bakara suresi 60.
Not: Kaya mucizesinin gerçekleştiği mevki neresidir:
Kur'an, Tevrat ve İncil kitaplarında anlatılan kıssa...
Kaya'dan su fışkırma mucizesinin gerçekleştiği yer hakkında Kur'an'da her hangi bir bilgi bulunmamaktadır. İslam kaynaklarında yapılan yorumlarda ise "Müfessirlerin çoğu, bu su istemenin Tih/Sina çölünde olduğunda ittifak etmişlerdir."

Müfessirlerin işaret ettiği "bu çöl, "Beni İsrail çölü" diye anılan, Eyle, Mısır, Kulzüm, denizi ve Serât dağları arasında bulunan kırk fersah uzunluk ve genişlikteki, taşlık ve kumluk Tih çölüdür."

Kur'an'ı Kerim'deki şu ayet, İsrailoğullarının, Tih/Sina çölündeki maceralarına delalet etmektedir; "Kâle fe innehâ muharremetun aleyhim erbaîne seneten, yetîhûne fîl ardı fe lâ te’se alel kavmil fâsikîn" "Allah: 'Orası onlara kırk yıl haram kılındı: yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, yoldan çıkmış millet için tasalanma' dedi.(5/Maide/26) Ayette geçen 'yetihûnne' kelimesi şaşkın şaşkın dolaşma yanında, Tih'te kalmak anlamına da gelmektedir."

Tevrat ise bu yer hakkında şu malumatı vermektedir. "Rab, Musa'ya… Ben Horev(Horeb) Dağı'nda bir kayanın üzerinde, senin önünde duracağım. Kaya'ya vuracaksın, su fışkıracak…" Musa İsrail ileri gelenlerinin önünde denileni yaptı. Oraya Massa ve Meriva adı verildi. Çünkü İsrailliler orada Musa'ya çıkışmış ve "Acaba Rab aramızda mı, değil mi?" diye Rab'bi denemişlerdi."

Tevrat'ın, "Mısır'dan Çıkış" kitabında yer alan bu ifadelerde, Kaya'dan su fışkırma mucizesinin geçtiği yer olarak Horev/Horeb dağı belirtilmektedir. Horeb/Horev; Kur'an'ı Kerim'deki ayetlerde, Sina dağı olarak geçen dağın İbranice karşılığıdır. Kur'an'da bu dağın ismi şöyle geçmektedir: "Ve tûri sînîn"

Tevrat'ta "Horev dağı olarak bahsedilen dağın diğer ismi Sinay (Sina) dağıdır." "İbrânice'de "Sina" mübarek, "Tur" ise dağ anlamına gelen iki kelimedir." Sinay ismi, İbranice'den, Arapçaya geçişinde "Sina" olarak dönüşüme uğradığı anlaşılmaktadır.

Talmud'da Horev/Horeb/Sinay dağı hakkında şu yorumlar bulunmaktadır: "Ulu Tanrı, Tora’yı vereceği yer olarak Sinay Dağı’nı seçmiştir. Oysa bölgede Sinay Dağı’ndan daha yüksek, daha görkemli duran Tavor ve Karmel adında iki dağ bulunuyordu. Ulu Tanrı, Tora’yı Sinay Dağı’nda vermeyi tercih ederek, bu seçimi ile bir anlamda alçak gönüllü insanları kibirli insanlara tercih ettiği mesajını vermektedir."

Hz. Musa'nın, Medyen'den, Mısır'a geri dönüşünde Allah ile mükâlemede bulunduğu, resul seçildiği ve ilk vahyi aldığı Sina çölündeki "Kutsal vadi Tuva"nın bulunduğu mevkideki dağlardan biri olan Horev/Horeb/Sinay dağının Kur'an'ı Kerim'de de Sina dağı olarak anıldığını gözlemlemekteyiz. :"Ve TÛRİ SÎNÎN" "Sina dağına yemin ederim ki" "Ve şecereten tahrucu min TÛRİ SEYNÂE.." "Tûr-i Sînâ'da da yetişen bir ağaç…"

Dolayısıyla Hz. Musa, Mısır Çıkış'ından sonra İsrailoğullarını, ilk vahyi aldığı Sina dağının bulunduğu yere ""kutsal vâdi Tuvâ""ya getirmiş ve buradaki ya da buraya çok yakın bir mevkideki kayalardan birine vurarak su fışkırma mucizesini gerçekleştirmiştir.

İsrail oğulları, Bu kutsal mevkide; Kaya'dan su fışkırma mucizesine şahit olduktan sonra, Sina dağı eteklerinde konakladıklarında; hem Hz. Musa'nın, Sina dağına çıkarak, kırk gün süren Allah ile buluşmasına şahit olmuşlar hem de bu esnada Samirî'nin buzağısına taparak şirk bataklığına düşmüşlerdir. Bunun yanı sıra yazılı vahiy olarak Tevrat levhalarını görmüşler ve Sina dağının yukarı kaldırılma mucizesine de şahit olmuşlardır. Dolayısıyla Kaya'dan su fışkırma mucizesinin geçtiği bu mahal İsrailoğullarının mucizelerle sınanmalarında büyük olaylara şahit oldukları önemli bir mevkidir.


BUZAĞIYA TAPINMA:

(Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler... (Araf Suresi, 148)

Bu esnada Allah Hz. Musa (as)'a kavminin durumunu ve neden onlardan önce geldiğini sordu:

"Seni kavminden 'çarçabuk ayrılmaya iten' nedir ey Musa?"
Dedi ki: "Onlar arkamda izim üzerindedirler, hoşnut kalman için, Sana gelmekte acele ettim Rabbim."(Taha Suresi, 83-84)


Allah ona, kavminin sapışını, kavmi saptıran Samiri isimli münafığın konumunu ve kendilerine buzağıdan bir put yaptığını söyledi:

Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı." (Taha Suresi, 85)
Bunun ardından Hz. Musa (as) aşağıdaki ayetlerde bildirildiği gibi, Rabbimiz'in verdiği levhaları alarak kavmine geri döndü:

Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"
Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı."
Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "İşte, sizin ve ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler. (Taha Suresi, 86-88)


Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti. Demişlerdi ki: "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız." (Taha Suresi, 90-91)

(Musa da gelince:) "Ey Harun" demişti. 'Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (Onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi?"
"Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?"
Dedi ki: "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: "İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin" demenden endişe edip korktum." (Taha Suresi, 92-94)
...(ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi.
(Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın." (Araf Suresi, 150-151)


Hz. Harun'un verdiği cevap üzerine Hz. Musa (as) onu bıraktı. Asıl fitneyi çıkaran ve insanların yoldan çıkmasına sebep olan Samiri'ye döndü. Yaptıklarının sebebini ona sordu. Ayetlerde şu şekilde bildirilmektedir:

(Musa) Dedi ki: "Ya senin amacın nedir ey Samiri?"
Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi."
Dedi ki: "Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azab dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha Suresi, 95-97)



Tüm bu olayların ardından Hz. Musa (as), Samiri'nin başlattığı fitneye karşı iki tane önemli tedbir almıştır. Birincisi, fitnenin kaynağı olan ve insanların sapmasına sebep olan Samiri'yi kavminin içinden uzaklaştırmıştır. Böylece Samiri, bir daha münafıklık yapamayacak ve fitne çıkaramayacaktır. İkincisi ise onun oluşturduğu putu tamamen yok etmektir. Kavmin put olarak benimsediği buzağı heykeli tamamen yakılacak ve külleri de bir daha bulunmamak üzere denize serpilecektir.

Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek ilah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 54)




BILDIRCIN ETİ VE KUDRET HELVASINI BEĞENMEME:


Allah Teâlâ israilogullarina, gökten kudret helvasi ve bildircin eti de gönderdi.
Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası ile bıldırcın indirdik.(el-Bakara, 57).

Fakat israilogullarinin o ikiyüzlülükleri, bütün bu nimetlere ragmen, kendini burada da ortaya çikardi. Bir tek yemekle yetinemeyeceklerini söylediler: "Ey Musa! Bir çesit yemege dayanamayacagiz. Bizim için Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdigi sebze, kabak, sarmisak, mercimek ve sogan yetistirsin" demistiniz de, "hayirli olani daha düsük seyle mi degistirmek istiyorsunuz? Bir sehre inin, orada süphesiz istediginiz vardir" demisti" (el-Bakara, 2/61).


KAVMİNİN LANETLENİP 40 YIL KUDUS'E GİREMEMESİ:
Sonra Allah Teâlâ Hz. Musa'ya, Filistin'e gitmeyi emretti.
Hani, “Şu memlekete girin. Orada dilediğiniz gibi, bol bol yiyin. Kapısından eğilerek tevazu ile girin ve “hıtta!” (Ya Rabbi, bizi affet) deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz” demiştik.(el-Bakara, 58).
 Orada Heysanilerin kalintilari ve Kenanlilardan meydana gelen zalim bir topluluk ile karsilastilar. Musa (a.s) kavmine, buraya girip bu zalimlerle savasmalarini, ve onlari bu mukaddes beldeden çikarmalarini emretti. Fakat, israilogullari buna cesaret edemedi: "Ey Musa! "Onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyecegiz. Sen ve Rabbin gidin savasin, dogrusu biz burada oturacagiz" demislerdi" (el-Maide, 5/24).

Çünkü İsrailogullari, Firavun ülkesinde zillet ve adilige, asagilanmaya alismislardi. Onlar için bazi degerleri ele geçirmek için savasmak, bir manâ tasimiyordu. Allah'da onlari Tih çölüne atti ve yollarini sasirtti. Kavmine söz geçiremediğinden yakınan Musa'ya, Allah Teâlâ: "Orasi onlara kirk yil haram kilindi. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolasacaklar. Sen, yoldan çikmis bir millet için tasalanma" dedi" (el-Maide, 5/26).



ÖLÜYÜ DİRİLTME MUCİZESİ:
67- Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.

68- "Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi.

69- (Bu sefer) dediler ki: "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin." O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi.

70- (Onlar yine) "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler.

71- (Bunun üzerine Musa, “Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. (O zaman): "Şimdi gerçeği getirdin” dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.

72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.

73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.

74- Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil (habersiz) değildir.(Bakara)
Not:Konunun devamında bazı kaynaklar (İsrailiyat) dirilen adamın kendisini yeğeninin öldürdüğünü söyledikten sonra yeniden öldüğünü söylerler.Ayrıca olayı şu şekilde özetlerler:Israiloğullarından bir genç varmış, çok zengin bir de amcası varmış, amcasının çok güzel bir kızı varmış, kızıyla evlenmek ve mallarına varis olmak için genç, amcasının biran Önce ölmesini beklemiş, ama adam bir türlü ölmemiş ve ömrü uzadıkça uzamış, genç, amcasının çabuk ölmesini istemiş ve gidip öldürmüş, cinayetin faili meçhul olması ve kimsenin kendisini öldürmekle suçlamaması için ölünün cesedini evlerden birinin Önüne bırakmış, evin kapısı önünde oturup ağlamış ve sahiplerini amcasını öldürmekle suçlayarak kan diyetini istemiş, ev sahipleri ise yemin ederek adamı öldürmediklerini söylemişler.



KARUN VE FRAVUN VE HAMAN (Fravun'un  veziri) İLE MÜCADELESİ:


Şüphesiz Kârûn, Mûsâ'nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: "Böbürlenme! Çünkü Allah böbürlenip şımaranları sevmez." (28(KASAS), 76)

"Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez."(28, 77)

Kârûn, "Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir" dedi. O, Allah'ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helak etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Suçlulukları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmaz (Çünkü Allah hepsini bilir). (28, 78)

Kârûn, zineti ve görkemi içerisinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzu edenler, "Keşke Kârûn'a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı. Şüphesiz o büyük bir servet sahibidir" dediler.(28, 79)

Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, "Yazıklar olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah'ın vereceği mükafat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur" dediler. (28, 80)

Sonunda onu da, sarayını da yerin dibine batırdık. Allah'a karşı ona yardım edebilecek adamları da yoktu. Kendisini savunup kurtarabileceklerden de değildi! (28, 81)

Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, "Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kafirler iflah olmayacak" demeye başladılar. (28, 82)

Andolsun ki biz Mûsâ’yı mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun’a, Hâmân’a ve Kârûn’a gönderdik. Onlar ise; “Bu çok yalancı bir sihirbazdır” dediler. (40(MÜMİN), 23-24)

Mûsâ onlara tarafımızdan gerçeği getirince, "Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın" dediler. Fakat kâfirlerin tuzağı hep boşa çıkmıştır. (40, 25)

Kârûn’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da helak ettik. Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa bizi geçip (azabımızdan) kurtulamazlardı. (29(ANKEBUT), 39)

Bunların her birini kendi günahları yüzünden yakaladık. Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. Allah onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. (29, 40)





ÖLÜMÜ :
Musa (a.s), Tih çölünde, Harun (a.s)'dan sonra öldü. İsrailogullarini Arz-i Mukaddes'e sokamadi. Öldüğünde yüz yirmi yaşinda idi.

Bknz:Hz Musa Mezar
http://peygambermezar.blogspot.com.tr/p/hz-musa.html

Buhârî, onun ölümü ile ilgili olarak sunlari rivayet ediyor: "Ölüm meleği geldiginde, Musa (a.s) onun yüzüne dikkatle bakti. Canini almaya gelen Azrail (a.s) korktu ve gözü karardi. Sonra: "Yarabbi, beni bir kuluna gönderdin ki, ölmek istemiyor" diye tazarru eyledi. Allah Teâlâ, o hali üzerinden kaldirarak, tekrar Musa'ya gönderdi: "Söyle, sayili olmak sartiyla istedigi kadar yasasin".
Hz. Musa: "Yarabbi, sonra ne olacak?" dedi. "Öleceksin" buyuruldu. "Öyle ise ölüm simdi gelsin" niyazinda bulundu. Sonra Allah Teâlâ'dan, kendisini bir tas atimi Beyti Makdis'e yaklastirmasini, orada ölmesini ve oraya gömülmesini istedi. Ebu Hureyre (r.a) söyle diyor: "Rasulullah (s.a.s): "Eger ben sizinle beraber orada bulunsaydim, onun yol kenarinda ve kizil bir kum tepesinin yaninda bulunan kabrini size gösterirdim" buyurdu".







MUSA'NIN HAYATI İLE İLGİLİ ELEŞTİREL ATEİST GÖRÜŞLERİ:


Yahudi tarihinin dönüm noktası olarak kabul edilen, Hıristiyanlık ve İslam inançlarında adı sıkça geçen Musa'nın hikayesi, dinler tarihinin en çelişkili konularından biridir. Musa'nın yaşadığı söylenen tarihler, olaylar dizisi ve bilhassa Firavun ile ilgili anlatılan bilgiler, tarihsel veriler ile ciddi bir çelişki barındırmaktadır.

Sorulması gereken soru şu; Musa'nın yaşadığı rivayet edilen dönemde Mısır firavunu kimdi? Bu sorunun yanıtı, Musa hikayesini boşluğa düşürmektedir.

Enteresan şekilde Tevrat ve Kur'an'da dönemin firavunu ısrarla ve sadece ''firavun'' olarak anılmaktadır. Öyle ya, bu kitaplarda kimlerin isimleri geçiyor, bir kısmı kutsanan, bir kısmı lanet ile anılan sayısız insanın isminin girdiği kitaplarda Musa'nın yaşadığı dönem koskoca Mısır'a kim hükmediyordu ve Kızıldeniz'in altında kalarak boğulduğu iddia edilen firavun, ki bu kişi her kimdiyse dinler tarihinde çok önemli bir yere sahiptir, öyle ki ölmesine saniyeler kala korkudan Allah'a iman etmeye yöneldiği ve secdeye kapandığına dair detaylar verilmektedir, fakat isminin verilmesinden bilhassa kaçınılmış gibi görünmektedir.

Bu arada en önemli husus, semavi olduğu iddia edilen kitaplarda sanki Musa'nın doğduğu gün iktidarda olan firavun ile Musa ve Yahudilerin Mısır'dan çıkış anında tahtta oturan firavun aynı kişiymiş gibi bir intiba yaratılmıştır, halbuki araştırmamız gösteriyor ki bu bile gerçekçi bir bilgi değildir.

MUSA HANGİ TARİHLERDE YAŞADI


Musa kaç tarihleri arasında yaşamıştır? Bu soruyu sorarak başlamamız gerekiyor, Tevrat bu konuda tarih vermediği için Yahudi din adamları geriye dönük bir hesap yaparak ilgili tarihlere ulaşmaktadırlar ki, Musa'nın gerçekten yaşadığına dair Tevrat, İncil ve Kur'an dışında herhangi bir belge bulunmadığından, biz Yahudi din adamlarının yaptıkları hesapları referans almak zorundayız.

Yazanlar Yahudi olduğu sürece hiç bir kaynağın mükemmel doğrulukta kabul edilemezse de jewishvirtuallibrary.org adlı yahudi sitesi verileri baz alınarak bu yazı yazılmıştır.

Bu sitede Musa'nın doğum tarihi M.Ö. 1393 olarak geçiyor, Wikipedia'ya bakacak olursak Musa M.Ö. 1400 yılında doğdu.

Mısır, kayıt tutmaya büyük önem vermiş bir medeniyettir, bu sebeple hangi firavun hangi tarihler arasında yaşamıştır ve iktidarda kalmıştır bu bilgiye vakıfız, çoğu firavunun çocuklarının da isimleri günümüze ulaşmıştır. O halde bakalım bu iki çelişkili tarihte Mısır tahtında oturan firavunlar kimlermiş?

Geni.com adlı sitede yer alan verilere göre Musa'nın doğduğu iddia edilen tarihlerde Mısır 18. Hanedan tarafından yönetiliyordu. Halbuki daha sonra üzerinde duracağımız verilere göre Musa 19. Hanedan döneminde peygamber oldu ve halkını Mısır'dan çıkardı. Arada ne kadar devasa bir süreç var az sonra göreceksiniz.

Musa'nın doğduğu rivayet edilen yıllardan ilki M.Ö. 1400, Aakheperrue Amenhotep II'nin ölüm yılı, yerine aynı sene Menkheperure Thutmose IV tahta çıkmış ve M.Ö. 1400-1390 yılları arasında 10 yıl iktidarda kalmıştır. Eğer Musa'nın doğum tarihini M.Ö. 1393 olarak kabul edecek olursak, o halde M.Ö. 1390'da tahta çıkıp M.Ö. 1352'de ölen Nebmaatre Amenhotep III'ün iktidar döneminde doğduğunu kabul etmek zorundayız.

İLK ÇELİŞKİ...

Şimdi ilk çelişkiye bakalım, kabul edildiği üzere Musa doğduğunda firavun kendi iktidarını sona erdirecek bir İbrani çocuğunun doğduğu kehanetini ciddiye alır ve tüm yeni doğan İbrani bebelerinin öldürülmelerini emreder. Annesi bebeğini doğduktan sonra üç ay gizler fakat daha sonra gizlemeye devam edemeyeceğini düşünerek Nil nehrine bir sepet içerisinde bırakır.

O halde şu soruyu sormamız gerekiyor, Musa'yı öldürtmek isteyen firavun 12 sene için iktidarda kalabildiyse, nasıl olur da kendisi henüz tahta çıktıktan üç yıl sonra doğan bir bebek olarak Musa o firavunun tahtı için risk oluşturmuş olabilir? Musa'nın Mısır'dan çıkmasından sonra da firavunların uzunca bir süre, yani 1300 seneye yakın bir süre daha Mısır'ı yönettikleri düşünülürse, bu tehdidin tek bir firavuna yönelik değil, genel olarak tüm firavunların varlığına dair olduğunu da söyleyemeyiz.

M.Ö. 1393 yılında doğan bir çocuğun tehditkar varlığı dönemin mevcut firavununa kehanet edildiyse, o halde Amenhotep III'ün ölüm yılı olan M.Ö. 1352 senesinde Musa henüz 9 yaşındadır. O halde Musa'nın doğumunu engellemeye çalışan firavun ile Exodus esnasında iktidarda olan firavun başka kişiler olmalı, bu noktada Musa hikayesi çoktan çatırdamaya başladı bile. Peki başka bir tarihi referans alalım, Mısır'dan çıkış kaç yılında gerçekleşmiştir?

Jewishvirtuallibrary.org'a göre bu olay M.Ö. 1280'de gerçekleşmiştir. Pozitif Yayıncılık'tan çıkan Paul Johnson'ın Yahudi tarihi adlı eserinde çıkışın M.Ö. 1225'te tamamlandığı söylenir. Aynı kitap büyük bir hataya imza atarak Musa'nın halkıyla birlikte kaçtığı dönemde iktidarda olan kişinin II.Ramses değil, oğlu Merneptah'ın (bazı kaynaklara göre tam ismi Banenre Merenptah olarak geçer, Ramses'in oğludur) tahtta oturduğunu ifade etmektedir. İşte saçmalıklar dizisi doruğa ulaşıyor, Johnson M.Ö. 1220'de Merneptah'tan kalma anıtlar bulunduğunu iddia eder, o halde iktidarda olan kişi de o olmalıdır diye hata yapar.

Halbuki M.Ö. 1279'da tahta çıkan II.Ramses M.Ö. 1213 yılında ölmüştür ve hem bu bilgiden Mısır yazılı kaynakları nedeniyle büyük ölçüde eminiz, hem de II.Ramses'in mumyası günümüze kalmış durumdadır ve yapılan DNA testleri sayesinde mumyanın kendisine ait olduğu kesinleşmiştir ve adam kesinlikle Kızıldeniz'de boğularak falan değil, yaşlılıktan ve dişindeki apsenin vücuduna akıttığı iltihaplar yüzünden ölmüştür. Kaldı ki adamın mumyası lahitinin içinden çıkmıştır, daha ne olsun?

Musa'nın doğduğu rivayet edilen tarihler ile Mısır'dan çıktıkları iddia edilen tarihler arasında en az 9 firavun tahta çıkmış ve inmiştir. Yani Musa'nın doğumunun kendi iktidarı için risk oluşturacağı firavuna söylendi ise, 9 ayrı firavun gelmiş geçmiş ancak böyle bir risk ortaya çıkmamıştır.

Bu noktada daha ciddi bir referansa ihtiyacımız var, hangi husus bize Musa'nın hangi dönem yaşadığına dair bilgi verebilir? Elbette Yahudi tarihinde adı neredeyse Meryem kadar kutsal kabul edilen bir kadının izini takip etmeliyiz, Musa'yı sepet içerisinde Nil nehrinde yüzerken bulan ve saraya sokan kişi, firavunun kızın (bazı kaynaklar karısı olarak söylese de tamamen hatalı bilgidir, firavunun kızı olduğu kabul edilir) iyiz. Kim bu firavunun kızı?

Kızın adı bildiğim kadarı ile Tevrat'ta geçmiyor ya da ben bulamadım, fakat Yahudi tarihinde önemli bir karakter olduğu için adı günümüze kalmış, Bithiah, yani Batyah olarak bilinen bu genç kızın bir cilt hastalığı vardır ve bu hastalık nedeni ile soğuk suyla yıkanması gerekmektedir, işte bu sebeple yıkanma faliyetini Nil'in serin sularında gerçekleştirdiği rivayet edilir. Musa'yı da yıkanırken sepet içerisinde nehirde yüzerken görmüş ve saraya almıştır şeklinde rivayet edilir.

Batyah olarak anacağımız bu kızın hangi firavunun kızı olduğu bilgisi kutsal kabul edilen metinlerde geçmez, öyle ya Musa hikayesi Yahudi tarihinin dönüm noktasıdır ancak Batyah olmasa firavunun adı verilmediği için tarihsel verileri karşılaştırma şansımız olmayacaktı. Neyse ki kızın adını korumak gibi bir gaflete düşmüşler.

FİRAVUN'UN KIZININ DOĞUM TARİHİ DE UYUMSUZ

Araştırdığımızda ölüm tarihi bilinmemekle birlikte, genç kızın doğum tarihi, aile kökenleri hakkında bilgilerin depolandığı geni.com adlı siteye göre doğumu yaklaşık olarak M.Ö. 1275 olarak geçiyor. İşte bu güzel bir tarih ve iyi bir ipucu olarak kabul edilmeli. Fakat sorun şu ki, Musa'nın doğduğu rivayet edilen tarih ile oldukça uyumsuz bir tarih.

M.Ö. 1275'te Mısır tahtında 19. Hanedanın üyesi II.Ramses'in babası I. Seti oturmaktaydı. I. Seti M.Ö. 1290-1279 arasında hüküm sürmüş ve mumyası günümüze kalmıştır. Kızıldeniz'de boğulmadığına eminiz.

Bu tarihler göz önüne alındığında Musa'nın doğum tarihi ile Batya'nın kendisini nehirden çıkardığı tarih arasında ciddi farklar gözlenmektedir. Musa'nın doğum tarihini M.Ö. 1400 olarak kabul ettiğimizde Batya'nın doğduğu düşünülen tarihlerde Musa zaten 125 yaşın olmalı, peki o halde Jewish Virtual Library'nin verdiği sayıyı referans alalım ve doğumu M.Ö. 1393 olsun, Musa Batya'nın doğduğu iddia edilen yılda 118 yaşında oluyor. Bu iş böyle olmayacak, peki başka unsurları referans alalım.

Bithiah, ya da Batyah ismi Semitik bir isimdir, işe bak firavun kızına semitik isim koymuş. Bat-Yah, yani tanrının kızı olarak çevrilebilecek isimde Mısır hanedanlarında tek bir kişi bulunmaktadır, ismin Yahudi tarihine girerken ufak bir değişim geçirdiğini tahmin edebilirsiniz. O halde kimin kızı bu Batyah?

II. Ramses'in çocuklarının isimleri günümüze kalmıştır, hanedanın soyağacında Bintanath olarak geçen isim Yahudi tarihine Batyah olarak aksetmiş gibi görünüyor. O kız da Ramses henüz tahta çıkmadan önce dedesi I. Seti zamanında doğmuş ve Ramses'in ilk kız çocuğudur, enteresan şekilde kendisine Semitik bir isim uygun görülmüştü. Anath'ın kızı manasına gelen ismi oldukça ayırt edici bir niteliğe sahip ve mumyası Krallar Vadisi'nde yattığı mezarında bulunmuştur.

Batyah'ın tam olarak ölüm yılı verilmiyor, fakat babası olan II.Ramses'ten sonra tahta geçen, II. Ramses'in oğlu Merenptah döneminde öldüğü biliniyor, ölümü ile ilgili duvar resimleri yapılmış, aynı zamanda tabutu bulunduğunda QV71 adıyla bu tabut kayıtlara geçirilmiştir. Anlaşılacağı üzereBatyah ile Merenptah kardeşler.

Görüldüğü üzere Yahudi kaynaklara göre Musa'nın doğduğu rivayet edilen tarihler ile kendisini nehirden çıkardığı iddia edilen kızın yaşadığı tarihler arasında ciddi bir uçurum bulunmamaktadır.

PEKİ BOĞULDUĞU İDDİA EDİLEN FİRAVUN KİM

O halde şu soruyu soralım, Musa'nın çağdaşı olan ve Kızıldeniz'in sularında boğulduğu iddia edilen firavun kimdir? Bir iddiaya göre o kişi II.Ramses'tir ancak bu iddianın doğru olmadığı iyi biliyoruz, kaldı ki Ramses'in mumyası tabutuyla birlikte mezarında bulunmuş, adamın gayet yaşlı başlı haliyle hastalıktan ve yaşlılıktan öldüğü bilinmektedir.

Öteki iddiayı referans alalım, ve Ramses'in oğlu Merenptah (ya da Merneptah olarak anılıyor) zamanında bu olayın yaşandığı iddiasını inceleyelim.

Merneptah'ın tabutu bulunmuş ve KV8 koduyla kayıt altına alınmıştır fakat mumyası ilk etapta bulunamamıştır. 1989 yılında Amenhotep'in mezarında 18 ayrı mumya ile birlikte bulunmuş ve Kahire müzesine alınmıştır. İlk başta mumyanın bulunamamış olması sizde ''acaba?'' sorusunun zihninizden geçmesine neden olduysa da üzgünüm. Bu iki kral da iddia edildiği gibi sular altında kalarak boğulmamıştır.

Geçtiğimiz yıllarda Kızıldeniz kıyısında Musa'yı kovalarken sular altında kalarak boğulan firavunun mumyasının bulunduğuna dair zırva bir haber yayılmıştı, daha sonra anlaşıldı ki alakası yok ancak ilk başta yalan haber yayıldığında kulaktan kulağa yayılan bu zırva, haberin yalan olduğu ortaya çıkınca aynı hızlı yayılım ''nedense'' gerçekleşmedi. British Museum'da bulunan ve firavun ile akalası olmayan bir köylü cesedi ile ilgili yukarda fotoğraflar verilmiştir.